Gerede 100. Yıl Hazırlık Toplantısı – 03-05 Haziran 2011 Sonuç Bildirisi

03-05 Haziran 2011, Gerede

TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİ
GEREDE 100. YIL HAZIRLIK TOPLANTISI – 03-05 HAZİRAN 2011
SONUÇ BİLDİRİSİ

1912 yılında kurulan Türk Ocakları, önümüzdeki yıl 100. yılını dolduracaktır. Türk Ocakları Genel Merkezi ve şubelerinin 100. yılda daha etkili faaliyetler gerçekleştirmesi için bir istişare toplantısı düzenlenmiştir. Genel Merkez kurulları ve şubelerin başkan veya temsilcilerinin katıldığı “100. Yılda Nasıl Bir Türk Ocağı?” konulu toplantı, Gerede Esentepe Otel’de yapılmıştır.

Toplantı sonucunda, aşağıdaki hususların kamuoyu ile paylaşılması kararlaştırılmıştır.

Türk Ocakları, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti’nin çözülme ve yıkılma sürecinin ağır şartları altında bunaldığı, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bir ortamda, millî bir ihtiyaçtan doğmuştur. Bu sebeple Türk Ocakları, yaşanan iç ve dış gaileler içinde devletin bekasını tehlikede görerek Türk milletini kurtarmak gerektiğine inanan Türk gençleri ve aydınlarının bir hayat hamlesiyle kurdukları, bir “millî mefkûre merkezi” olmuştur.

Türk Ocakları, kuruluşundan itibaren Türk milletini ilgilendiren siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik konularla ilgili fikir üretmeyi kendine şiar edinerek millî vicdanın, milletin temel hassasiyet ve beklentilerinin temsilcisi olmayı başardığından, tam anlamıyla millî bir teşkilat olma hüviyetini kazanmış; bu temel çizgisi ve duruşuyla günümüze intikal etmiştir.

Saltanattan Cumhuriyet’e geçişte, Osmanlı millet sistemiyle geleneğimizde mevcut ve o zaman milletin tamamı için geçerli ve birleştirici olan “Türk” adının, bugünlerde ülkenin siyasî yöneticileri ve hatta bazı ilim ve fikir adamları tarafından, milletimiz ayrıştırılarak etnik bir anlamda kullanılması esef vericidir.

Son zamanlarda, ülkemizde ve çevremizde yaşanan gelişmeler doğrultusunda, Türk milletine dayatılan etnik bölücülük tuzağına düşülmemelidir. “Türk” kavramını, kapsayıcı muhtevasından soyutlayarak yeniden bir savunma psikolojisine sokulmamıza izin verilmemelidir. “Türkiye” adı, bu topraklara Cumhuriyet’in kuruluşu ile bir “asimilasyon ve inkâr” siyaseti gereği verilmedi; bu ad, bu ülke için ilk kez Haçlı Seferleri sırasında, Haçlılar tarafından kullanıldı. Dolayısıyla, bin yıl boyunca oluşan ortak tarihimiz ve kültür değerlerimizin yerine, farklılıklarımıza vurgu yapılarak kimlik ve bilinç düzeyinde bir ayrışmanın derinleştirilmesinden endişe etmekte haklıyız.

Çağdaş hukuk anlayışının geldiği nihaî ve en kâmil noktanın ülkemizde uygulanması amacıyla temel hak ve hürriyetler konusuna hassasiyet gösterilmesi, demokrasinin mükemmel bir tarzda uygulanması önemlidir. Ancak, bu hukuk normlarının, Türkiye’nin bütünlüğünü zedeleyecek şekilde yorumlanması kabul edilemez.

Günümüzde, dünya şartları 1912 dönemine göre son derece değişmiş durumdadır. Bugün, bizi endişeye düşüren ve maneviyatımızı bozan farklı olumsuz gelişmeler yaşanmaktadır. Ülkemiz, hâlen çok ciddi bir etnik bölücü fitnenin tehdidi altındadır. İslam dünyası, küresel egemen güçler tarafından yeni bir tasarıma tâbi tutulmaktadır. Bunlarla birlikte, Türkiye’nin artık tek kutuplu olmaktan çıkan yeni dünyada Türk Dünyası, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Doğu ile sadece güncel siyasî ve ekonomik ilişkilerin değil, tarihî ve kültürel bağlarımızın sağladığı “yumuşak güç”ün de etkisiyle, yeniden önder ve güçlü bir ülke olma potansiyeli vardır.

Türklüğün 21. yüzyılda, yeniden cihanşümul iddia sahibi olmasının yolu, bölünmek ve küçülmekten, içine kapanmaktan, savunmacı anlayıştan değil; büyümekten, asrın idrakine yeni bir medeniyet iddiası sunmaktan geçer. 21. yüzyıl, bütün dünya için olduğu gibi ülkemiz ve milletimiz için de hem büyük fırsatları hem de büyük tehditleri barındırmaktadır. Türk milleti, geçmişinden aldığı güçle ve aynı zamanda günün şart ve imkânlarını iyi tahlil etmek ve enerjisini, geleceği inşa etmeye hasretmek suretiyle tarihî görevini, 21. yüzyılda daha âdil, insanî, demokratik ve müreffeh bir dünya nizamının kurulmasına katkı sağlayan bir dünya gücü olma yönünde ihya etmelidir.

Yakın tarihimizde, sivil toplum teşkilatlanmasının gücünü en güzel gösteren örnek Türk Ocaklarıdır. Yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan devletin içinde bir çözüm ve kurtuluş meşalesini Türk Ocakları yakmıştır. Devleti yönetenlerin âcizlik ve çaresizliğine rağmen kurtuluşu milletin kendisinde arayan Türkçüler, zihin ve kalemleriyle yeni bir ufuk açmışlardır. Türk Ocakları içinde yer alarak ilmî fikirler geliştiren aydınlar, aynı zamanda yeni dönemin de öncüsü olmuşlardır. Bu öncü kadro, çağını ve milletini iyi tanıyan büyük insanlardan oluşmuştur. Çağın en önemli gelişmelerini takip ederek milletin problemlerine çözüm üretmeye çalışmışlardır. Bugün de aynı dirayet ve basiretle millete hizmet etme çabası devam etmektedir.

Seçimlerden sonra teşekkül edecek Meclis’in gündemine Anayasa değişikliğinin gelmesi muhtemeldir. Çeşitli çevre ve zeminlerde tartışılan ve teklif edilen, devletimizin kuruluş felsefesini değiştirmeyi amaçlayan görüşlere itibar edilerek devletimizin adının, vasfının tartışma konusu yapılması büyük sosyal çalkantılara sebep olacak; meydana gelecek istikrarsızlık, ülkenin idaresini güçleştirecektir. Mecliste yer alacak partilerin, bu gerçeği nazar-ı dikkate alarak söz konusu hususların müzakereye açılmasına dahi izin vermelerini mahzurlu görmekteyiz.

Yukarıda vurgulanan hassasiyetler çerçevesinde, ülkenin geleceğini ipotek altına alma girişimlerine karşı, Türkiye’deki bütün sivil ve resmî kuruluşlara, kişilere ve gruplara sessiz kalmama konusunda çağrıda bulunmayı, Türk Ocakları olarak tarihî bir görev kabul ettiğimizi, yüce Türk milletine saygıyla duyururuz.