TÜRK OCAKLARI

GENEL MERKEZİ

KOMPLO TEORİLERİ İLE AVUNMAK
Dr. Fahri ATASOY

Gün geçmiyor ki bizleri derinden üzen bir olayla karşı karşıya kalmayalım. Nedense olaylar kendiliğinden bizim istediğimiz gibi gitmiyor. Sabırla bekliyoruz, bir sihirli değnek her şeyi gönlümüzün istediği gibi bir hale getiriverecek diye. Ama bu sihirli el bir türlü ortaya çıkmıyor ve umutla beklediğimiz sonuçlar gerçekleşmiyor. Bunun ardından ise her olumsuzluğu hemen gizli güçlere atfediyoruz.

Halbuki karşımızdaki ve içimizdeki gerçeği iyi görmemiz gerekir. Özellikle sosyal hayatta olaylara duygusal değil gerçekçi ve akılcı bakmamız gerekir. Beklentilerin kendiliğinden yerine gelmesini beklemek, sadece hayalperestlik olur. Ortada bir mücadele, bir oyun veya bir kurgu varsa buna ancak akıllı hazırlıklarla karşılık verebiliriz. Gerçekleşmesini hayal ettiğimiz ama çoğu zaman üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmediğimiz beklentiler karşısında oyunu kaybetmek durumunda kalırız.

Komplo insanlığın aklını kullanmaya başladığından beri mutlaka var. İnsan aklıyla kurgu yapar, plan kurar ve meydana gelmesini istediği olayları zihninde tasarlar. Bu tasarım akıl yoluyla hesaplı bir şekilde yapılırsa “komplo” dediğimiz planlar ortaya çıkar. Bu komplolar bireysel olabileceği gibi örgütlü grupların ortak çabasıyla da hazırlanabilir. Özellikle devletler ve milletler boyutunda ikincisi geçerlidir.

Ortaçağ Batılılar için aklın prangaya vurulduğu bir dönem olarak “karanlık çağ” diye adlandırılır. Bu dönemde Batı toplumları Kilise’nin kurumsal olarak insan aklının önüne geçtiği, dogmatik kalıpların egemen olduğu ve sonuçta skolastik bir zihin yapısının ortaya çıktığı görülür. İnsan aklı bu dönemde adeta Engizisyon hapsindedir. Dolayısıyla Batı dünyasında akla dayalı hiçbir gelişme kaydedilememiş ve Müslüman toplumlar karşısında her alanda geride kalma durumu yaşanmıştır. İslam dünyası için bu dönemin çoğu “altın çağ” denebilecek başarılara sahne olmuştur ki, aklın en iyi kullanıldığı dönemdir.

Batı’da bilimde, felsefede, dini anlayışta ve toplumsal – siyasal yapılarda yenileşmeler modern çağın başlangıcı olarak kabul edilen 16 ve 17. yüzyıllarda görülmeye başlar. Modern felsefe, modern bilim ve modern toplumun temelleri bu dönemde atılır. Akıl ön plana çıkartılır ve hatta en üst makama getirilir. Aydınlanma felsefesi buradan mülhem yaygınlaşır. Artık aklın kudreti adeta tanrısallaştırılır ve akıl ile her şeyin çözüleceği ve kurulacağı kabul edilir.

Akıl yoluyla kurguya ilk örnekler ütopyalar olmuştur. Akli toplum örnekleri, kurgusal olarak sistematik halde tasarımlanır ve kitaplar yayınlanır. Thomas More’un Ütopya’sı, Francis Bacon’un Yeni Atlantis’i, Campanella’nın Güneş Ülkesi bunlara en güzel örneklerdir. Akıl yoluyla toplum kurma, akıl yoluyla toplumsal olayları tasarlama eğilimleri bu dönemden sonra artmıştır. Modernizmin en önemli ilkesi haline gelmiştir. Modernleşme, Batılılaşma, İlerleme, Küreselleşme gibi kavramlar burayla ilişkili açıklanmak zorundadır.

19. yüzyılın modern düşünürleri bu eğilimi büyük fikir sistemleri haline getirmişler ve akıl yoluyla kurulacak sistemlerin toplumsal hayata uygulanabileceğini düşünmüşlerdir. Bu düşünceler aynı zamanda ideolojilerin kalıplaşmış bir düşünce sistemi olarak ön plana çıkmasını sağlamıştır. Hegel düşüncesinden mülhem ortaya çıkan Marks sistematiği bunun en zirve örneğini oluşturur. Marks’a göre insan zihninde kurgulanan toplumsal gelişme sistematiği, hem dünü açıklar, hem de yarını belirler. Determinist bir yapıya sahip olan bu düşünce sistematiği her şeye cevap verdiğini, her şeyi açıkladığını ve her şeyi yönlendirebileceğini varsayar. Bu varsayım bir inanç haline getirilir ve Marks’ın taraftarları adeta inananları (müminleri) haline gelir ve 20. yüzyılın tarihi olaylarına damgalarını vururlar.

Komplo ve ideoloji her zaman yan yanadır ve dünyayı akıl gücüne dayanarak değiştirme iddiasındadır. İnsanların ve toplumların, deterministik olmayan kısmını, “kendiliğinden” kısmını göz ardı eder. Beklenmedik olayları açıklamakta zorluk çeker. Marks, ürettiği ideolojisiyle, Asya toplumlarının yapısını açıklamakta zorluk çektiği gibi, hayatta daha bir çok açıklanamaz doğal gelişmeler yaşanmaktadır. Komplolar ve ideolojiler bu anlamda çoktan sınıfta kalmışlardır. Bunu en bariz bir şekilde açıklayan ‘Açık Toplum ve Düşmanları’ kitabının yazarı Karl R. Popper olmuştur. Özellikle ilgili eserinde bu konunun sistematik eleştirisini yapar.

Komplolar mutlak olmamakla beraber hala var mıdır? Vardır ki tartışmaları devam ediyor. Aklı en iyi kullanan örgütlü gruplar, ortak akıl yoluyla geleceği planlamak ve değiştirmek isterler. İnsanoğlu tabiatı akıl yoluyla kontrol altına aldığı gibi, toplumsal hayatı da kontrol altına almayı çok ister. Dünyadaki büyük çatışmalar bundan ortaya çıkar ve devam eder. Fakat burada dikkat edilmesi gereken iki farklı gerçeklikle karşı karşıya oluşumuzdur. Tabiat irade kullanamayan ve tamamen olmasa bile genellikle, determinist düzenlilik içinde bir ontolojik yapıya sahiptir. Bunun karşısında toplumsal yapılar insan faktörüne dayalı, kendine özgü bir gerçekliğe sahiptir. Dolayısıyla insanoğlunun karşının hamlelerini kontrol altına alabilmesi ve beklenmeyen faktörleri hesap edebilmesi imkansıza yakın bir zorluk taşır. Zor olmakla birlikte imkansız mıdır? Hayır. Hazırlığınızı iyi yaparsanız fırsatları yakalayabilirsiniz. Ama hiçbir zaman tam anlamıyla beklenen sonuçları gerçekleştiremezsiniz. Bu insanın doğasına aykırıdır.

Küreselleşmenin dünyadaki yaygınlaşmasıyla ilgili komplocu yorumlar tek taraflı bir dinamiklik ve karşı tarafın tamamen teslimiyetine dayalı yapılmaktadır. Bunu komployu hazırlayanlar yapmakla birlikte, maruz kalanlar da kabullenerek yerine getirilmesine hizmet etmektedirler. Bir güç merkezi tarafından hazırlanan kurguların mutlak etkili olduğunu kabullenmek savaşı baştan kaybetmek demektir. Tarih boyunca her savaş hazırlanan taktiklerle ve hazırlıklarla kazanılmıştır. “Düşmanın çok güçlü olduğunu, savaşı kazanmak için her şeyi hazırladığı ve bize düşen görevin zorunlu olarak kadere boyun eğmek ve teslim olmak olduğunu” söyleyen hiçbir toplum savaş kazanamamıştır.

Son zamanlarda gündelik konuşmalarda geçen ABD’nin veya AB’nin veya İsrail’in veya başka bir gücün “zaten her şeyi düşündüğü, egemen olduğu, hazırladığı, talimat verdiği, düğmeye bastığı” vurgulanmaktadır. Bazı yazarlarımız konuşmalarında “küresel güçlerin hazırladığı… “ şeklinde birçok değerlendirmede bulunmaktadır. Sözde bu güçlere karşı toplumu uyandırmak isterken, bu güçlerin psikolojik savaş taktiklerine alet olduklarının farkına bile varamamaktadırlar. Halbuki oyun oyunla bozulur. Hiçbir komplo toplumsal hayatta mutlak olamaz ve sonuca istendiği gibi ulaşamaz. Sovyetler Birliği bunun en önemli delilidir. Tarihte başka büyük deliller de vardır. Yakın zamanda yenileri de tarih sahnesinde görülecektir.

İsrail karşısında yıllardır savaşan Filistinli Araplar en güzel örnektir. İsrail’in bütün acımasız saldırıları karşısında hiç beklenmedik karşı koyma harekatı bu bölgede gelişmiş ve İsrail güvenlik içinde yaşanamaz hale gelmiştir. Şu anda dışarıdan her şeyin iyi göründüğü İsrail, korku psikolojisi içerisinde çare üretmeye çalışmaktadır. 11 Eylül saldırılarını bahane ederek Afganistan’ı ve Irak’ı işgal eden ABD hesap ettiğinin çok ötesinde sonuçlarla karşılaşmış ve umduğunu bulamamıştır. En azından papucun pahalı olduğunu görmüştür. Afganistan’da hala Taliban tehdidi gündemdedir. Irak’ta ise can korkusuyla katliam yapan ve insanlık suçu işleyen cani bir işgalci güç görünümünde bir ABD ortadadır.

Türkiye’de meydana gelen olaylarda dış müdahaleleri görmezden gelmek akıl dışı olur. Mutlaka üzerimize oynanan oyunlar vardır ve olacaktır. Önemli olan bizim bu oyunlar karşısında millet olarak, milletin siyasi temsilcisi yöneticiler olarak, devletin işlerini yürütmekle yükümlü bürokratik görevliler olarak ve her şeyden önemlisi milletin istikbaline kendisini adamış milliyetperverler ve vatanperverler olarak bizim ne yaptığımızdır. Kimse artık komplo teorileriyle avunmasın ve arkasına sığınmasın. Başkasının himmetiyle başarı elde etmek ve zafer kazanmak mümkün değildir. Kimse üzerine düşen görevleri yerine getirmeden bahaneler üretmesin. İnsanların moralini bozmasın ve teslimiyete sürüklemesin. Tarih milletler mücadelesiyle devam etmektedir. Bu oyunda kazanmak ve söz sahibi olmak için aktif rol almak ve oyuna katılmak gerekir. Oyun kurmak ve oyununda başarı elde etmek ise akıllı hazırlıklara bağlıdır.

Başarmak önce inanmaktan başlar. Eğer bir komplo varsa, bunu bozmanın yolları da vardır. Komplolar akılla üretilir. Büyük güçler bilimi ve teknolojiyi de kullanarak ortak akıl geliştirme çabalarını sürdürmektedirler. Türk milleti tarihin birçok döneminde bunu başarmış ve rolünü en iyi şekilde oynamıştır. Bunun için dünyanın önemli aktörlerinden birisi olarak kabul edilmiştir. Şimdilerde ise tarih, önüne yeni fırsatlar sunmaktadır. Bu fırsatları duygusal tepkilerle ve akıldışı tartışmalarla tüketecek olursa çok şey kaybedecektir. Zaman şikayet etme ve sorumluluğu başkalarına atma zamanı değildir. Zaman ortak akıl üreterek Türk milletinin geleceğini kurma zamanıdır. Bütün toplum kesimleri, bütün kurumlar ve bütün düşünür-aydınlar buna yoğunlaşmalıdır.

Başkalarını şikayet etmek veya başkalarından medet ummak yerine büyük Atatürk’ün vecizesine kulak vermek yeterlidir: Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”