TÜRK OCAKLARI

GENEL MERKEZİ

CUMHURİYET’İMİZİN 102. YILI KUTLU OLSUN!

CUMHURİYET’İMİZİN 102. YILI KUTLU OLSUN

Prof. Dr. Mehmet ÖZ

Büyük Türk Milleti, Aziz Türk Ocaklılar,

Birinci Dünya Savaşı sonunda mağlup olan devletlerden biriydik. Teslim olmuş, kendimizi galip devletlerin merhamet ve insafına terk etmiştik. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde, pek çok imkânsızlık ve badireye rağmen, bağımsızlığa ve hürriyete âşık Türk Milletinin Millî Mücadelesi, 30 Ağustos 1922’de Büyük Zafer ile sonuçlandı.

 

Saltanatın kaldırılması, 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması’nın imzalanması ve 13 Ekim 1923’te Ankara’nın başkent olması gibi gelişmelerden sonra sıra malumun ilamına, yani Cumhuriyet’in ilanına gelmişti. 27 Eylül 1923’te verdiği bir beyanatta Mustafa Kemal Paşa, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun  “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” diye başlayan maddesini okuyarak bunu “cumhuriyet” diye özetlemenin mümkün olduğunu söylemişti.

 

Bu fikrin kuvveden fiile geçmesinde, Fethi Bey Hükûmeti’nin istifasıyla başlayan bunalım vesile edilmiştir. Meclis’te güvenoyu alacak bir kabine oluşturulamaması üzerine 28-29 Ekim akşamı Çankaya Köşkü’nde, bazı arkadaşlarıyla bir değerlendirme yapan Mustafa Kemal, çıkış yolunu “Yarın cumhuriyeti ilân edeceğiz.” diyerek açıklar. Halk Fırkası grubunun toplantısından sonra Meclis Genel Kurulunda anayasa değişikliği teklifi görüşüldü ve neticede 1921 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun “Hâkimiyet bilâ kayd ü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını [geleceğini, kaderini] bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir [dayanır].”  şeklindeki 1. maddesinin sonuna, “Türkiye Devleti’nin şekl-i hükûmeti Cumhuriyettir.” hükmü eklendi. Teklif kabul edildi ve Mustafa Kemal Paşa, oy birliği ile Reisicumhur seçildi.

 

Aziz Ocaklılar,

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda nüfusumuz, büyük çoğunluğunun ana dili Türkçe olan 11-12 milyon insandan oluşmaktaydı (1927 nüfus sayımına göre nüfusumuz 13. 648.270, 1935’te ise 16.200.694’tür.). Yaşanan acı olaylar sonunda Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğinde verilen Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanması sayesinde, elde kalan vatan topraklarında Müslüman Türk çoğunluğuna dayalı bir millî devletin temelleri atılmıştır. Bunu idrakten aciz bazı çevrelerin veya millî birliğe düşman kesimlerin bugün sözde çözüm için üniter ve millî devlet karşıtı tezlerine hiçbir şekilde itibar edilmemelidir. Çok uluslu Osmanlı devrinde dahi Kanun-ı Esasi’de resmî dil Türkçe ve devlet memuru olmak için Türkçe bilmek zorunlu iken bugün aksine tezleri savunmak, açıkça bölücülüktür. Ülkede konuşulan diğer ana dillerin serbestçe konuşulması ve yazılması ile devlet dilinin tek dil oluşu birbiriyle çelişmez.

 

Aziz Ocaklılar,

Bugün bazı Atatürkçü geçinenlere de hatırlatmak gerekir ki Atatürk, bir Türk milliyetçisi idi ve bunun icabı olarak milletimize tarihinin büyüklüğünü hatırlattı. Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu bu istikametteki atılımlarından sadece ikisidir. Türk’e tarihiyle ve kimliğiyle övünmesini, gelecek için de çok çalışmasını ve bu sayede de güvenmesini aşıladı. Büyük Türk Milleti, “Benim hayatta yegâne fahrim [ biricik övüncüm], servetim Türklükten başka bir şey değildir.” diyen büyük Başkumandan’ı, Cumhuriyet’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü her zaman rahmet, minnet ve şükranla anacaktır.

 

Aziz Ocaklılar,

Dünya yüz yılda çok değişti ama değişmeyen veya geçmişin tekrarlandığı izlenimini veren durumlar her zaman vardır. Birinci Dünya Savaşı, bir paylaşım savaşı idi; günümüzde de farklı biçimde olsa da bir küresel egemenlik savaşı devam etmektedir. Bu çerçevede, içinde bulunduğumuz ve tarih boyunca pek çok medeniyete mezar olmuş coğrafyada Türk milleti olarak hem büyük fırsat ve imkânlarla hem de büyük risk ve tehditlerle karşı karşıyayız. Dünyanın ve bölgemizin içinden geçtiği; terör örgütleri, vekâlet savaşları, düzensiz göçmenler, Orta Doğu’daki devletlerin parçalanması, Siyonist İsrail’in Gazze soykırımı ve benzerlerinin bölgemizde yol açtığı istikrarsızlıklar, nadir elementler, su ve enerji kaynakları gibi çok farklı değişkenin şekillendirdiği bu süreçte, bütün aksi iddialara rağmen hâlâ geçerliliğini hatta vazgeçilmezliğini koruyan üniter ve milli devlet yapımıza halel getirebilecek her türlü tuzağa karşı uyanık olmak zorundayız.

 

Tekrar tekrar söylediğimiz, ikaz ettiğimiz gibi, bu vatanda, bin yıldır kesintisiz devam eden Türk siyasi egemenliğine halel getirme ve millî birliğimizi zaafa uğratma girişimlerine geçit vermemeliyiz.

 

Türkiye bir yıldır, adına daha sonra “Terörsüz Türkiye” denilen bir süreçten geçiyor. Gazi Meclis’te kurulan bir komisyonda, maksadı aşan ifadeler kullanan bölücü kişiler ve kurum temsilcileri dahi dinlenirken Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda harcı olan ve ilk sekiz yılında Cumhuriyet’in kök salması için olağanüstü gayret sarf eden Türk Ocakları gibi millî devleti ve Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini savunan kuruluşların görüşünün sorulmaması gerçekten düşündürücüdür.

 

Gerek Türkiye içinden ve gerekse Irak ve Suriye gibi komşularımızdan ülkemize yönelik terör tehdidinin bitirilmesi, bu ülkedeki herkesten çok, güçlü bir Türkiye önderliğinde Türk Birliği ülküsünün gerçekleşeceğine inanan Türk milliyetçilerinin en samimi dileği ve hedefidir. Bununla birlikte, gerek millî devlet yapımıza halel gelmemesi yönündeki ikazlarımız gerekse başta Suriye’deki ABD-İsrail destekli silahlı uzantısı olmak üzere bütün unsurlarıyla etkisizleştirilmedikçe PKK terör örgütünün feshinden bahsedilemeyeceği mealindeki endişe ve eleştirilerimizi dile getirmemiz, bizim için hem demokratik bir hak hem de millî bir görevdir. Kendisini feshettiğini söyleyen bir örgütün yöneticilerinin aradan aylar geçtikten sonra bir toplantı yapıp silahlı unsurlarını Türkiye’den Irak’a çektiklerini açıklamalarındaki çelişkiyi ifade etmek, süreci baltalamak değildir. Yapılan açıklamanın en açık ve kesin mesajı, hâlâ üst perdeden bir dille Türk Devleti’ni, kendisine karşı “haklı” bir silahlı mücadele yürüttüğü bir “karşı taraf” konumuna koyan, kendisini de bütün Kürtlerin temsilcisi sayan bir üslup kullanan “terör örgütü”nün siyasi ve hukuki alanda düzenleme yapılmazsa silah bırakmayacağıdır. Temennimiz, bu sürecin Devlet’imizin kuruluş esas ve ilkelerine halel getirilmeden, PKK terör örgütünün bütün yapı ve unsurları tasfiye edilerek ve şehit ailelerimizi, gazilerimizi ve Türk milletini rencide edecek söylem ve eylemlerden uzak durularak sonuçlanmasıdır. Ülkemizin insanları arasında din, mezhep ve etnik köken ayırımı yapmaksızın, Atatürk’ün ifadesiyle “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” anlayışı etrafında yeniden kenetlenmek için hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız.

 

Son olarak bir hususa daha işaret etmek isterim. Atatürk’ün ilelebet payidar kalacağı inancıyla Cumhuriyet’i emanet ettiği gençlerimiz ve gelecek kuşaklarımız için nüfus yapımıza, demokrasimize, maddi ve manevi değerlerimize sıkı sıkıya sarılmalı ve onları çağın şartlarının gereklerine göre güçlendirmeliyiz. Nüfus ve aile yapısı, demokratik hukuk devleti ve güçlü bir ekonomi elbette hayatidir. Milletimize kimliğini veren tarihî birikimimiz ve manevi değerlerimizin yanında en önemli hazinemiz olan yetişmiş insan kaynağımız ile ülkemizin kalkınması ve geleceğinde hayati öneme sahip su kaynakları, madenler ve son zamanlarda gündeme damga vuran nadir elementler gibi zenginliklerimizi özen ve azimle geliştirip Türk milleti olarak 21. yüzyılın “Türk Yüzyılı” olmasına öncülük etmeliyiz.

 

Aziz Ocaklılar, Büyük Türk Milleti,

Cumhuriyet’imizin 102. Yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Millî Mücadele kahramanlarını, aziz şehitlerimizi ve bu vatanı bize yurt kılan ve emanet eden bütün atalarımızı saygı, rahmet ve minnetle anıyorum. Büyük Türk Milletinin Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyor, Türkiye’nin tam bağımsızlığı ve güçlü bir ülke olması yolunda kendi kulvarlarında cansiperane çalışan bütün yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

 

Ne Mutlu Türk’üm Diyene!