TÜRK OCAKLARI

GENEL MERKEZİ

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun

Büyük Türk Milleti,

Bundan tam yüz beş yıl önce, halkı savaşlardan harap ve bitap düşmüş, orduları terhis edilmiş, tersanelerine girilmiş, başkenti işgal edilmiş bir ülke idik. Bütün olumsuzluklara rağmen büyük Türk milleti, Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğinde kendisini bu topraklardan geldiği yere sürmek amacındaki emperyalistlere karşı meydan okuyordu.

Birinci Dünya Savaşı sonunda mağlup olan devletlerden biriydik. Osmanlı Hükûmeti, dayatılan ateşkes antlaşmasının, düşman güçler tarafından ülkemizin istedikleri yerini işgal edebilmelerine imkân tanıyan maddeleri dâhil, bütün şartlarını kabul etti. Teslim olmuş, kendimizi galip devletlerin merhamet ve insafına terk etmiştik. Ama aslında teslim olan, millet değildi. Millet, derhâl Kuvayı Milliye ruhuyla “Müdafaa-i hukuk” ve “Redd-i ilhak” adları altında cemiyetler kurmaya başladı. Vatanın kahraman evlatları, bulundukları bölgelerde işgallere karşı direndiler. En büyük eksik, bütün bu direniş ocaklarını birleştirerek millî gaye etrafında toparlayacak bir önder idi.

13 Kasım 1918’de İstanbul’da işgalci devletlerin gemilerine bakarak “Geldikleri gibi giderler.” diyen bir Bozkurt, 19 Mayıs 1919’da işte bu amaçla, 9. Ordu Kıtaları Müfettişi sıfatı ve geniş yetkiler ile Samsun’a ayak bastı. 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkışıyla başlattığı Büyük Nutuk’ta Mustafa Kemal, genel manzara hakkında yaptığı değerlendirmenin sonunda şunu söyler:

“Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da millî hâkimiyete dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti tesis etmek!”

 “…Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır!”

Dolayısıyla “Ya istiklal ya ölüm! İşte hakiki kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktı.”.

Samsun’da, Havza’da yapılan görüşmeler ve yayımlanan genelgeden sonra 22 Haziran 1919’da Millî Mücadele’nin esaslarını ortaya koyan Amasya Tamimi yayımlandı. Tamim’de şunlar vurgulanmaktaydı:

“Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir.”

“Milletin istiklâlini gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

“Milletin durumunu ve sesini dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak millî bir heyetin varlığı elzemdir.”

“Bunun için Anadolu’nun en emin yeri olan Sivas’ta acilen bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır.”

Mustafa Kemal Paşa, daha sonra Erzurum’a geçer. İngilizlerin İstanbul Hükûmetine Mustafa Kemal Paşa’nın geri çağrılması yönünde baskıları artar ve neticede Paşa, askerlikten istifa ederek sineyimillete döner. Millet kararlıdır, onu bağrına basar.

23 Temmuz 1919’da toplanan ve başkanlığını Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı Kongre’de özetle şu kararlar alınır:

1. Millî sınırlar dâhilinde bulunan vatanın bütün kısımları bir bütündür. Yekdiğerinden ayrılamaz.

2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükûmetinin dağılması hâlinde millet birlikte müdafaa ve mukavemet edecektir.

3. Vatanın ve bağımsızlığın muhafaza ve teminine merkezî hükûmet muktedir olamadığı takdirde, maksadın temini için geçici bir hükûmet teşekkül edecektir. Bu hükûmet heyeti, Millî Kongre'ce seçilecektir. Kongre toplanmış değilse bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacaktır.

4. Kuvayı Milliye'yi etken ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır.

5. Hristiyan unsurlara siyasi hâkimiyet ve toplumsal dengemizi ihlal edecek imtiyazlar verilemez.

6. Manda ve himaye kabul olunamaz.

7. Millî Meclis'in derhâl toplanmasını ve hükûmet icraatının Meclis'in denetimine konulmasını temin etmek için çalışılacaktır.

Bu kararlar, daha sonra 4 Eylül’de toplanan Sivas Kongresi’nde de onaylanmıştır. Her iki Kongre’nin de beyannamesinde yer alan şu husus, bilhassa önemli ve hayatidir:

“Milletlerin kendi mukadderatını bizzat tâyin ettiği bu devirde hükûmet-i merkeziyemizin de irade-i milliyeye tâbi olması zaruridir.”

Milletin sesini yükselten kongreler neticede, Osmanlı Meclis-i Mebusanı için seçimlerin yapılmasını ve Meclis’in toplanmasını sağladı. Son Osmanlı Meclisi Mebusanı'nın açılış töreni 12 Ocak 1920 Pazartesi günü saat 14.00'te yapıldı. Meclis, Erzurum ve Sivas Kongrelerinin aldığı kararlar doğrultusunda 28 Ocak 1920’de «Misâkî Millî» metnini kabul ediyordu.

Misak-ı Millî, vatanın bütünlüğü, milletin hürriyeti ve tam bağımsızlığını sağlamak çerçevesinde oluşturulmuştu.

Meclis’in Misak-ı Millî’yi kabul etmesi karşısında işgalcilerin baskıları arttı; bunun üzerine 3 Mart 1920'de Ali Rıza Paşa kabinesi istifa etti. 15 Mart’ta İtilâf Devletleri asker ve sivil olmak üzere 150 Türk aydınını tutukladılar. 1912’de kurulan Türk Ocağı, 1918’de işgallere karşı düzenlenen protesto mitinglerinde başı çektiği gibi, Meclis’in toplandığı dönemde de son derecede faal idi. Nitekim İngiliz işgal kuvvetlerinin kapısını çaldığı ilk yerlerden biri de Türk Ocağı oldu.

16 Mart 1920 tarihinde İstanbul, sabah saat ondan itibaren resmen işgal edilmeye başlanmıştı.

Bu işgale ve milletin temsilcilerinin maruz kaldığı muamele karşısında Türk Milleti elbette nefsi müdafaa hakkını kullanacaktı. İşgal üzerine, İstanbul'daki Meclis-i Mebusan’dan kurtulup gelebilecek mebusların da katılmasıyla, Anadolu ve Rumeli'de yeniden yapılacak seçimlerle Ankara'da yeniden bir meclisin toplanmasına karar verildi.

23 Nisan 1920 Cuma günü, Hacı Bayram Camii’nde kılınan Cuma namazından sonra dualarla Büyük Millet Meclisi açıldı. Meclis; yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kendinde toplamış; “Kuvvetler Birliği” temeline göre kurulmuştu. 20 Ocak 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu çıkarılıncaya kadar Osmanlı Kanun-ı Esasi’si esas olarak alınmış, bu tarihten sonra kanunlar yeni yasaya dayanılarak çıkarılmıştır.1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda “Hâkimiyet bilâ-kayd ü şart milletindir.” ilkesi benimsenmiş ve böylece örtük olarak Cumhuriyet’e geçişin işareti de verilmiştir. Bu Anayasa’nın birinci maddesi aynen şöyledir:

“Hâkimiyet bilâ kayd ü şart milletindir. [Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir.] İdare usulü, halkın mukadderatını [geleceğini, kaderini] bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir [dayanır].” 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilirken maddeye “Türkiye Devleti’nin şekl-i hükûmeti, Cumhuriyettir.” cümlesi eklenecektir.

İşte bugün biz Türk Milleti’nin var olma mücadelesini şerefle, fedakârlık ve feragatle yürüten Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 105. Kuruluş yıl dönümünü idrak ediyor ve kutluyoruz. O Meclis, olağanüstü şartlarda ve imkânsızlıklar içinde, fikir ve ifade hürriyetini kullanarak vatanın ve milletin kurtuluşu için çalıştı. O Meclis’in ruhu bize Cumhuriyet’i ve demokrasiyi getirdi. Bunlar elbette kolay olmadı. Unutmayalım ki bu millet, Millî Mücadele’sini Gazi Meclis eliyle ve onun yetkilendirdiği Meclis Reisi ve Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın liderliği ile yürütmüştür. Bu tecrübenin değerini bilelim. Meclis’in bu dönemdeki konumu ve tarihî tecrübemiz yürütmenin Parlamento tarafından denetimi ve yasamada Meclis’in etkinliği hususlarının ne kadar önemli olduğunu göstergeleridir.  Bugün uygulanan yeni yönetim sisteminin en büyük eksiği olan denge-denetleme mekanizmasını en önemli unsurlarından biri yasama öteki de yargıdır. Bugün işlevini önemli ölçüde kaybeden bir Meclis ve siyasi tartışmaların gölgesinde hukuk ve adalete duyulan güvenin azalması yüzünden tartışmalara konu edilen bir yargı erki gerçeği ile karşı karşıyayız. Bunların ivedilikler ele alınması Meclis’in ve Yargı kurumlarının hak ettikleri, olması gereken konumlarında etkin bir şekilde işlevlerini ifa etmeleri şarttır.

Ülkemizde son dönemde demokratik hukuk devleti ve millî iradenin tecellisi alanlarında yaşanan bazı gelişmeler kaygı verici görünmekle birlikte millî irade ve millî egemenlik ilkelerine dayalı olarak yürütülen Millî Mücadele sonucunda kurulan Cumhuriyet’imizin üniter millî devlet yapısı gibi sağlam bir temele oturtulması hiç şüphesiz en güçlü yanımızdır. Bu sağlam temele yönelik hiçbir aşındırma girişimine Türk milleti izin vermez, vermeyecektir.

Bu vesileyle başta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk Başkanı, Başkumandan ve Cumhuriyet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Birinci Meclis’in muhterem üyelerini, İstiklâl Harbi’mizin kumandan ve askerlerini, şühedayı ve Millî Mücadele’ye kanıyla canıyla katılan bütün ecdadımızı, Anadolu’nun çilekeş kadınlarını rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Demokrasimizi ve millî iradeyi her zaman ve her şartta etkili kılmak için çalışacağız. Bugün maalesef etkisini ve yetkilerinin önemli bir bölümünü yitirmiş olan Meclisimizin, tarihinin kendisine yüklediği görev ve yükümlülüğü yerine getirmesi, milletin iradesini hâkim kılmak için hep birlikte azami özeni ve gayreti göstermeliyiz.

TBMM’nin açılışının 105. Yılı Kutlu Olsun!

Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir!