TÜRK OCAKLARI

GENEL MERKEZİ

Ahmet Kaya – Yılmaz Güney Meselesi
Osman OKTAY

Son günlerde bir “Ahmet Kaya” meselesidir aldı başını gidiyor. Şubat 1999’da Magazin Gazetecileri Derneği’nin düzenlediği ödül töreninde yaptığı konuşma ile ortalığı karıştıran bu bölücü “sanatçı”nın o konuşmasını ve orada yaşanan olayları ben de ekranlardan takip etmiştim. Hatta kim olduğunu bilemediğim genç bir bayanın, “Bunu burada niye konuşturuyorsunuz?” diye haykırışları karşısında, “Milliyetçilik işte biraz da budur. Bu kim ise aferin” gibilerden bir şeyler söylediğimi hatırlıyorum. Pek çokları gibi inşallah çark etmemiştir ama merak da ettiğim halde o bayanın kim olduğunu hala öğrenmiş değilim.

Nazım Hikmet meselesinde olduğu gibi milletimizle ve devletimizle derdi olanlar nedense hainlerin, bölücülerin, hatta -Yılmaz Güney misalinde olduğu gibi- pavyon kabadayılarının arkasından ağıtlar yakmaya bayılıyorlar. Onları her fırsatta anıyorlar ve gündemden düşürmemek için ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar. Çocuklarımız, gençlerimiz de onların karıştırdıkları herzeleri bilmeden tezgâha gelip gösterilere katılıyorlar.

Geçtiğimiz günlerde, bir üniversitede konser veren sanatçılardan biri, 11 yıl önceki olaylı gecede Ahmet Kaya’yı protesto edenler arasında olduğu gerekçesi ile “Ahmet Kaya’yı Unutmadık” yazılı pankartla protesto edildi. CHP’nin çiçeği burnunda Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Paris’e gidip Ahmet Kaya ile Yılmaz Güney’in mezarlarını ziyaret etti. Tıpkı, birtakım sanatçı kisvelilerin, “aydın” geçinenlerin ve de siyaset cambazlarının Moskova’ya gidip vatan hainliği tescilli Nazım Hikmet’in mezarı başında timsah gözyaşları döküp devletimize veryansın etmeleri gibi ileri geri konuştu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de bu ziyaret üzerine şunları söyledi:

Orada iki sanatçının kabrini ziyaret ederken çok düşünmelisin. Sanatçılara saygımız yüksektir. Hangi düşüncede olursa olsun MHP'nin sanatçılara saygısı büyüktür. Ancak öyle dönemler vardır ki toplumun aydınlatılması görevini üstlenmiş bu insanlar siyasi istismara vesile olmamalıdır. CHP'nin Paris'te sanatçıların kabrini ziyaret etmesi onların takdiridir. Ama bu sanatçıların bir de öte yüzünü görmesi lazımdır. Bir sanatçı vardır ki vatana ihanetten 3 yıl 9 ay ceza alıp yurtdışına kaçmış. Eğer vatan hainlerine saygı gösteriyorsan cezaevindeki vatan hainlerini de saygı göster. Bir sanatçı var ki Yumurtalık hâkimini silahla öldürüp yurt dışına kaçmıştır. O zaman bu millet der ki o sanatçının kabrini ziyaret ediyorsan, eğer utanmazsan Hâkim Sefa Mutlu'nun da kabrini ve ailesini ziyaret et"

Sahi, kimdir bu Ahmet Kaya ile Yılmaz Güney?

Önce Ahmet Kaya dosyasını açalım isterseniz

Yıl 1999. Almanya'nın Münih Kenti'nde 'Barış, Demokrasi ve Özgürlük Festivali' İsimli etkinlikte Abdullah Öcalan posterinin altında “Kürdüz Biz” isimli şarkısını seslendirirken “barışı özledik” sözlerini “o dostu özledik” ve tekrarında ise bunu, “Apo’yu özledik” şeklinde değiştirerek okuyor.

İş bununla da kalmıyor ve şarkıdan sonra kışkırtıcı bir konuşma yaparak, “şerefsizlerin memleketini bırakıp geldim” diyordu. Suç dosyası aslında bir hayli kabarıktı ve hakkında pek çok dava açılmış, hüküm giymişti. Burada sıralayıp mide bulandırmaya gerek yok.

Son günlerde, Ahmet Kaya’nın ısrarla gündeme getirilmesi üzerine Haber Türk Gazetesi Genel Yayın Müdürü Fatih Altaylı da bir yazı kaleme almıştı. Altaylı, yazısının bir yerinde şu ifadeleri kullanıyor:

“…Ahmet Kaya, Türkiye’yi terk edip gitmişti. Ve gittiği yerde, yanlış hatırlamıyorsam bir PKK toplantısında, “Şerefsizlerin memleketini terk edip geldim” diye bir konuşma yapmış, konuşma gazete ve televizyonlara haber olmuştu.
Ve ben de Ahmet Kaya için, “Şerefsiz sensin” diye bir yazı yazmıştım.
Çünkü ben, “şerefsizlerin ülkesinde” yaşamıyorum. Şerefsiz değilim.
Elbette benim ülkemde de her ülkede olduğu kadar, bazen daha fazla, bazen daha az şerefsiz var ama burası asla ve asla şerefsizlerin ülkesi değil.
Başkalarını bilmem ama ben bu lafı yalayıp yutamazdım. Yutkunup oturamazdım.
O yüzden de “o şerefsizliği” çok da ağır bir yazıyla kendisine iade ettim…”

Peki ya Yılmaz Güney?

“Türk sinemasının çirkin kralı” olarak ün yapan bu pavyon kabadayısı, Yumurtalık Hâkimi Sefa Mutlu’yu öldürdüğü için yani düpedüz katil olduğu için hapse atılmış, sonra da “kaçmış” ya da kaçmasına göz yumulmuştu. Şu kaderin cilvesine bakın ki Ahmet Kaya ile Yılmaz Güney’in mezarları Paris’te bulunuyor ve herhalde yan yana ya da birbirlerine yakın olarak yatıyorlar.

Durum bundan ibaret ve Ahmet Kaya ne kadar güzel sesli, hoş avazlı, Yılmaz Güney de ne kadar “usta yönetmen”, “sinemanın çirkin kralı” olursa olsun; Türk Devleti ve milleti için yaptıkları hainlikleri, işledikleri cürümleri ve cana kıyıp katil olmalarını ört – bas etmez, edemez. Suç suçtur, hain hain, katil de katildir ve bunun başka türlü izah tarzı yoktur. Çünkü meşhur meseldir ki, “zırva te’vil götürmez!” Bu mesel, Türk Ocakları’nın misyonunu bilmeyerek ya da unutarak durumdan vazife çıkarmaya yeltenip orada burada laf üretenler için de geçerlidir, vesselam…